Wednesday, January 31, 2007

Aylak Adam Gözüyle 1 ( Ocak 2007)


Ocak 2007 ‘den kalanlar
Hızlı girdik
2007 yılına çok hızlı ve yoğun bir giriş yaptık cümbür cemaat . Barış Manço bir şarkısında sorardı “ Hemşerim memleket nire ...Hayır anlamadın , hemşerim esas memleket nire ?” sonrada cevabını verir “ Bu dünya bizim memleket “ derdi . Evet bu dünya bizim memleketimiz . Toprak Anamız herşeyimiz . Ama birde küreselleşme ve iletişim sayesinde artık gerçekten hepimiz dünyalıyız . Dünyanın herneresinde birşey olursa anında etkileri tüm insanları farklı biçimlerdede olsa etkiliyor ...

İşte yeni yılada böyle bir gündemle giriş yaptık . Kurban bayramında Saddam’ı manalı bir biçimde astılar , cep telefonu ile çekilen görüntüler tüm dünyada infial yarattı , yapanların umrunda bile olmadı devamındaki idamda bu defa göstermseler de diğer suçlunun ( Tikriti – Saddam’ın önemli adamlarından biriydi-) kafasını koparmışlar asarken ... Dünyada bu görüntüleri görüp taklit yapan çocukların kendilerini yanlışlıkla astığı haberleri boy gösterdi gazetelerde ...
Küresel Isınma ısıtmaya başladı bizi de ...
Ardından belkide en önemli ve bundan sonra her daim gündemin en başındaki maddelerden biri olan Küresel Isınma , etkileri ve yavaş yavaş yüzünü bize göstermesi konusu var . Türkiye’de ve İstanbul’da biz de bunu kolayca gözlemliyoruz . Kimi görüşlere göre bu bir doğal devinim ve süreç iken diğer görüşlere görede her ne kadar doğal bir süreç olsa da insanın doğaya yaptığı insafsız tecavüzün bir sonucu ya da en azından hızlandırması ve tetiklemesi bu olay . Kyoto denilen protokolü ABD’nin imzalamaması, sera gazlarının etkisi , ormanların yağmalanması , insanın ekonomik odaklı egoist çıkarları ve buna bağlı çatışmaların yarattığı sonuçlarda bunda önemli etkilerin başında geliyor . Ben ikinci görüşü manalı buluyorum . Tüm istatisikler bunu söylüyor . Dünyadaki kaynaklar , onlara muhtaç olanlar ve onu öyle veya böyle elinde tutanların oranları herşeyi açıklamaya yetiyor . Hatta bu kaynakların kıtlığı üzerine politikalar silahlarla vuku buluyor görüldüğü üzere ...
Yerel Politik Gündem
Türkiye yerel gündemde 2007’ye yine sürpriz olmayan ve kısır çekişmelere gebe ama aynı zamanda yaşamı derinden etkilemesi kaçınılmaz olan konularla girdi . Öncelikle kimin cumhurbaşkanı olacağı tartışılıyor , görünen o ki tüm muhalif tavra rağmen , Tayyip Erdoğan bu iş için son ana kadar şansını zorlayacak . Bakalım sürpriz olacak mı . Ben olabileceğini düşünüyorum . Bir başka konu AB müzkereler konusunda engeller tanımıyor , heryerden samimi olmayan bir karşı atak geliyor ... Aynı AB Türkiye’ye karşı katı kriterlerini ne kadar uyguladığı çok şüpheli iki ülkeyi ( ekonomiyi) Bulgaristan ve Romanya’yı 1 Ocak itibari ile kollarına alıyor (aldı) ... Kıbrıs’ı ozaman da çözümsüz bir sorun iken güneyinden kucaklayan AB şimdi güney kendi içinde olduğu için kuzeyi tek taraflı sorunmuş gibi gösterip Türkiye’den adımlar atmasını bekliyor . Eh be kardeşim niye aldın ozaman bu sorunları çözülmemiş güneyi , nerde kaldı kriterlerin diye sormazlar mı diye geçiyor sade vatandaşın kafasından, düşünüyor düşünüyor çıkamıyor işin içinden kahvedeki Ahmet amca (?) . Bu arada Kuzey Kıbrıs TC Cumhurbaşkanı Talat , yeni yılda jest olsun diye sembolik üst geçiti kaldırıyor ses getirsin diye Lefkoşe’de . Bu da bayağı bir gündem yaratıyor sevgili ülkemde ...
Hrant Dink Cinayeti
Önemli gelişmelerden en önemlisi belkide ayın ikinci yarısında yaşanıyor . Ermeni kökenli Gazeteci Hrant Dink genel yayın yönetmeni olduğu Ermenice – Türkçe yayınlanan Agos Gazetesinin Şişli’deki binası önünde 19 Ocak ta öldürülüyor . Katil 2 gün içinde yakalanıyor . Trabzonlu 17 yaşındaki işsiz ve muhtemelen yönlendirilmiş ve görüntü itibari ile aşırı milliyetçi muhafazakar izler taşıyan bir cinayet görüntüsü çıkıyor ortaya . Cinayetin biçimi ve soğukkanlılkla işlenmesi , Hrant Dink’in kaldırım üzerinde yatan bedeni ve delinmiş ayakkabilari , toplumda ve de medyada oluşan bir devinimle büyük bir tepkiye ve isyana dönüşüyor . Cenaze büyük bir kalabalıkla ve derin mesajlarla kaldırılıyor . Doğrusu aşırı milliyetçiliğe karşı oluşan bu tepki aynı zamanda derin sorgular ve mesajlarda içeriyor . Bakalım bu deli rüzgar ülkeyi hangi yöne savuracak 2007’de . Ama düşüncem milliyetçiliği ve din odaklı muhafazakarlığı yükselten sosyal olgunun ve varolan sistemin kolayca ortadan kalkmayacağı yönünde . Umarım ki bu görüntüler ve duygu ülkeyi pozitif bu çekim alanına soksun ama iş çok zor , yol uzun ve dikenli ... Duyarlı aile,duyarlı devlet, duyarlı öğretmen,duyarlı arkadaş,duyarlı siyasetçi vb unsurlara ihtiyaç var bunun için tabi alasında eğitilmişine de...

Cinayetin ardından Türkiye ayrıca “Hepimiz Hrant’ız , Hepimiz Ermeniyiz “ sloganın üzerinden tartışmayı farklı boyutlarada taşıdı . Özellikle basına yansıyan aynın(!) tartışmaları oldukça eğlenceli (!) bir hal almak üzeri ... Bence tartışma yönünden olay yanlış noktalara kayıyor diye düşünüyorum . Neredeyse cinayet nedeniyle Türklüğünden utandığını yazandan tutunda , buna tepki olarak cinayeti işleyenleri masum ve kahraman sınıfına taşımaya çalışanları ya da olaylara çok yönlü bakmak kisvesi altında gündemi farklı noktalara taşımak isteyenlerde rastlanıyor . Bu durum vatandaşın kafasını karıştıracak bir süre daha belli ki bu da zaten belki de bu cinayetin sebebiydi kimbilir ?

Mesela ilginç bir tepki ayın son günlerinde geldi . Kendisine "Vatansever Türk Fedaisi" adını veren seyyar köfteci Nihat Acar , 28 ocak geesi Lapseki-Gelibolu seferini yapan Sultantepe araba vapurunu kaçırdı. Teslim olduktan sonrada "Hepimiz Türk'üz. Vatan sağ olsun." Dedi ... İşte böyle

Ancak aşırı milliyetçiliğin Türkiye’de de ne hale geldiğini görmek için yakın zamanda çok geç kalınmış olabilir . Bunun bir tarafı da yok , Türk, Kürt, Ermeni, Arap hepsi aynı derecede yükseliş trendinde...

Oral Çalışlar’ın bir yazsından alıntıyla noktalıyorum bu konuyu : “İnsanlar dünyaya gelirken, milletlerini, dillerini, dinlerini, cinsiyetlerini kendileri seçmiyorlar. Doğuştan elde ediyorlar. Bu nedenle din, dil, ırk, mezhep bir insan için ne övünme vesilesidir ne de yerinme. Eğer birileri, bu nedenle farklı olana kimliği üzerinde hakaret ediyorsa, o ilkel birisidir... Farklı olanın, azınlık olanın hakkını yemek kolaydır. Aşağılamak kolaydır. İlkel insan için bu bir alışkanlıktır. İnsanlık uygarlığa farklı olanı severek, farklı olanı tanıyarak ilerleyecektir.
İsmail Cem Öldü
Yine 24 Ocak’da Türkiye’nin yetiştirdiği çok önemli politikacılardan ve eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem kanser nedeniyle hayatını kaybetti . Değerli ve önemli bir politikacıydı . Rahmetle anıyoruz. K. Derviş ve H.Özkan , Ecevit ve Cem’i derinden üzmüş olabilirler mi acaba diyede dşünmeden edemiyor insan ?

Cem’i “Veda” şiirinin son satırları ile analım ...
...
Boşa geçmedi hayatım
Daha fazlası olabilirdi ama
'Buna da şükür' demeliyim
İşte sevgili dostlar
Ben böyle veda etmeliyim.
New York, 1995

Türk Futbolunda Kaos
İlgi alanlarımızdan bir olan futbolda da kaos sürüyor . Haluk Ulusoy yönetimini devirmek için Hükümetin yönlendirdiği muhalip TFF delegeleri gerekli imzayı topladılar ama henüz kongre kararı alınmadı . Kişisel olarak bu konu beni tamamen nötr yapıyor . Bir tarafta siyasi bir baskı ve müdahale , diğer tarafta Haluk Ulusoy gibi ülke futbolunu temsiline şahsen yakıştırmadığım bir başkan ... Ne olacak göreceğiz ama pek iyi şeyler olmayacak gibi görünüyor . UEFA’dan bir ceza almayalımda .
Irkçılığın tehlikeli yükselişi
Yine bu aya damgasını vuran olayda bizi yakından ilgilendirdi . İngiltere’de N.C.United ‘de oynayan Emre Belezoğlu’nun bir maçta rakibine “ırkçı” tacizde ve söylemde bulunması nedeniyle dünyanın en saygın ligi ve federasyonlrından biri olan İngiltere FA tarafından soruşturmaya davet edilmesi oldu . Emre yok diyor ama bakalım göreceğiz ... Son sözüm “Futbol Irkçılığa Karşı Olsun !”

Yukarıdaki paragrafın son cümlesini yazdıktan 1 hafta sonra bu paragrafı ilave ederken görüyoruz ki Türkiye’de de ırkçılık sahalarde çirkin yüzünü gösterdi . Farklı bir dinamikte tabii ki .İşte örnekler : Trabzon-Kayserispor maçında taraftar "Biz Türküz, biz Trabzonluyuz" sloganları attı. Malatya'daki maçta Elazığlıların 'Ermeni Malatya' sloganı yüzünden kavga çıktı. Ankarasporlu
Ediz'in Vestel Manisaspor maçında attığı golden sonra tribünlere bozkurt işareti yaptı vs.vs


Yılın ilk ayı Aylak Adam’ın gözünden kısaca böyleydi . Yeni yapısı ile Aylak Adam 2007 Gündemi her ay aynı şekilde burada yer alacaktır .

Kalbura Takılanlar :

Türkiye’de suçun artışını facia olarak kanıtlayacak istatistikler
Emniyet Genel Müdürlüğü'nden alınmış ve 2005 yılı rakamları ile 2006 yılı rakamlarının karşılaştırmasına göre - 2006 yılında mala karşı suçlar 2005'e göre yüzde 64 oranında artmış; - Bu artış kişiye karşı suçlarda yüzde 61 olmuş; - Evden hırsızlık olaylarındaki artış yüzde 59 olmuş; - Kapkaçta artış ise yüzde 70 olarak gerçekleşmiş. Hırsızlık olaylarının yalnızca yüzde 11'i aydınlanmış, kapkaç olaylarının ise yüzde 19'unun faili yakalanmış.

Herkes hala paşa paşa otursun koltuğunda , bakanlar , valiler emniyet müdürleri ... Yan gelip yatmak ne demekmiş herkes zaten görüyor !


Ayın haraketi ve sözü : Amerikada bir metro faciası öncesi Wesley Autrey iki kızıyla istasyonda beklerken bir adamın yakşamakta olan metro nun önüne ayağı kayıp düştüğünü görür ve tereddütsüz atlayarak adamın üzerine kapaklanır , metro acı fren yaparak durur. Wesley bunu niye yaptığını soranlar şöyle der : “Metronun adamın üzerinden geçmesine ve kızlarımın bunu görmesine izin mi vereceğim yoksa oraya atlayacak mıyım? ”


Adamım Berlisconi : Yine İtalyada bomba var . Karısı kendisine en muhalif gazete olan La Repubblica ‘da yayınlanan açık mektubunda , başka kadınlara yaptığı komplimanlardan dolayı Berlisconi’yi özür dilemeye çağırdı . Yorum bile yazamıyorum , ne denir ki buna !

Ayın garibanı : Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz (!) Türkiye ziyareti sırasında camiyi ziyaret etmek için çıkardığı ayakkabılarının içinden çıkan delik çoraplarının görüntülenmesi üzerine ... Yankılarıda dünyada süren bu olay için AA muhaberini kutlarız ! Cep delik cepken delik ..vay be !
Devamı bir ay sonra ...
© Aylak Adam - Ocak 2007

Wednesday, January 24, 2007

Aşk üzerine bir deneme

Birçok şey yazdı, söyledi ve sonunda ozan (*) dedi ki ,
“ Kimliği belirsiz aşk bu ...”

Sordum ona ,
“Kimliği belirsiz aşk olur mu ? “

Ozan dedi ki,
“Olur tabii , kimliği belirsiz insan olduğu gibi ...”

Yeniden sordum ,
“ Faili meçhul de olur mu ? .“

Ozan dedi ki
Evet aynen öyle”

Yeniden dedim ona ,
"Bir kurban var ortada ama faili meçhul, kurban aşk, katil aşk..."
“Aşk hem kurban , hem de katil midir , yani ölü aşk ve öldüren aşk var mıdır ? ”

Dedi bana ,
“Aşk ölmez , öldürmez “

Ve ekledi aklından geçenleri daha sonra şöyle ,
“Suya yazarsın, gömersin ,bir yerlerden yine çıkar görüpte tanırsan , ne ala , görmesen oda seni görmez yanından geçipgider “

Öyle ce baktım suratına ,
“Yani ... ?”

Dedi ki ,
“Onu için kimliği belirsizdir aşkın, ve faili meçhul.”

Başımı salladım ve dedim ki ona ,
“Evet işte bu yüzden sinsidir , katildir , kurbanın kim olacağı ve ne zaman öldürüleceği belli değildir ...”

Ve dalgalandım da duruldum , ard arda sıraladım aklımdan geçenleri...
“Aşk hem ölüm mahkumudur , hem cellat, hem de seri katil ozan . Sonunda kesin olarak ölüm vardır ... Ve bu ölümle dans yüzünden ömrüde asla uzun değildir , kısacıktır . Belki bir kelebek ömrü kadardır . Belkide o kadar bile değil ... “

Ozan başını yere eğdi ve ,
“Bırakalım öyle olsun”

Ben devam ettim ,
“Bu yüzden aşk herzaman ölür ve ölüme mahkumdur . Bu doğası gereğidir . Belki de bu yüzden faili de meçhul zannedilir ... Oysaki onu öldüren doğası ve dolayısıyla kendisidir . Bir intihardır belki de aşk ...”

İçimdeki şeytan (!) konuşmaya devam etti ...
“Çok sinsidir aynı zamanda , bir seri katil misali , ard arda da öldürebilir ... Ancak bu kurban olma durumu farklı bir dirilişe de dönüşür . Tıpkı kozanın bambaşka işlere yaradıktan sonra kelebeğe dönüşmesi gibi ... “

“Aşk kurbanı faili meçhul bir ölüme denk gelince dönüşüme uğrar, durgun bir dereden çılgınca akan bir nehire, çağlayana dönüşür . Tehlikeli ve azgın ! Ama sonunda varacağı yer bellidir . Uçsuz bucaksız deniz , derin bir sonsuzluk , yeniden doğum hali ve mutlak huzur ... Sonsuzluk denizindeki küçük bir su tanesi misali ve yeniden dönüş için sırayı bekler ...“

Durulduk , sakinleştik sessizlik hakim oldu ...

Sessizliği bozan yine ben oldum .
Bir de şöyle sorsak mı Ozan ?
“En iyi ve güzel aşk ölü aşk mıdır ? ” diye

Ozan gözlerini uzaklara dikti ve dalıp gitti
“Belkide ölü olmasından dolayı aşk, ne diyelim ...”

Ve son sözü söylemek bana kaldı ,

“ Aşkı ve ona sebep olan faktörleri hayatın birinci gayesi olmaktan daima uzak tutacaksın bizi dinleyen sen dostum , sonsuz ve sorunsuz , mutlak mutluluk için ve bir seri katilin öldürücü darbesiyle faili meçhul bir kurban olmamak için ... “

"Bu satırları okuduysan sanada tek tavsiyemiz budur dostum ."

"O kadar !"


Atlantisli Aylak
24 Ocak 2006

(*) – Katkılarından dolayı Orhan Selçuk’a teşekkürler

Tuesday, January 23, 2007

Sevgiliye Mektup

Öldürülen gazeteci Hrant Dink'in ardından eşinin ona yazdığı ve cenazesinde okuduğu mektubu .
Çok konuşulan bir cinayetin ardından , yüreğin açıyla dağlandığı bir anda , bu kelimeleri seçip bulan,kullanan , bu derin ve bence edebi mektubu yazan Rakel Dink'i kutluyorum , baş sağlığı diliyorum . Aşkını , acısını , insancıl dokundurmaları ve barış mesajını çok anlamlı buluyorum ...
Aylak Adam 2007
Ocak 23
"Sevgiliye Mektup "
"Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarsını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, ailemizin büyüğünü, sizin kardeşinizi uğurluyoruz... Sessiz bir saygı yürüyüşü gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükselteceğiz.
Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27 olsun, katil kim olursa olsun bir zamanlar bebek olduğunu da biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratmayı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.
Sevgilim!
Bedenin yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doyamadan gittin. Biz de geleceğiz sevgilim, o eşsiz cennete...Oraya yalnız sevgi girer , orada gerçek sevgiyle bir arada ebediyen yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan, öldürmeyen, aşağılamayan, kin tutmayan, bağışlayan, kardeşini sayan, bir sevgi, Mesih’te bulunan sevgi...
Hangi karanlık yaptıklarını, söylediklerini unutturabilir Sevgilim! Korku mu? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevki sefhası mı? Yoksa ölüm mü Sevgilim? Ben de sana yazdım, aşk mektubunu Sevgilim! Bunları yazmak zor oldu Sevgilim!
Onun için dokunulmazlar yoktu. Büyük bir bedel ödedi. Nefretle hakaretle, kanı kandan üstün tutarak güzel gelecekler olmaz kardeşlerim. Kanı kandan üstün tutmak olmaz kardeşlerim...
Bedeni daha yaşlanmadan sevdiklerinden aniden ayrıldı. Biz de geleceğiz sevgilim. Oraya sadece sevgi girer. Orda gerçek sevgi ile bir arada ebedi cennete ulaşağız. Kimseyi kıskanmayan kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kardeşin hakkında gözü olmayan sevgi.
Ah sevgilim yaptıklarını konuştuklarını kim unutturabilir sevgilim! Korku unutturabilir mi? Yaşam mı? Zulüm mü? Zevk-i sefa mı? Yoksa Ölüm mü? Hiçbiri sevgilim.
Sevdiklerinden ayrıldın çocuklarından ayrıldın? Kucağımdan ayrıldın ama ülkenden ayrılmadın Sevgilim!
Kardeşlerim, onun dostluğa olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki, o büyük bir adam. Size soruyorum, o büyük mü doğdu, o da bizim gibi doğdu. O da topraktandı, bizim gibi çürüyen bir beden. Gözlerindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz, insanı yaptıkları büyük yapar. Evet o büyük oldu, çünkü büyük düşündü, büyük söyledi.
Sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz. Bu kadarla yetinmeyin. Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak kardeşlik olmaz."
Rakel Dink

Monday, January 22, 2007

Aylaklar - Ahmet Telli

Aylaklar

Bütün bir gün sırtüstü uzanıp dere kıyısında dinledik suyun akışıyla kavakların hışırtısını
Mor incirler kopardık kuşluk vakti dallardan soğuttuk soğuk sularda ürküterek kurbağaları
Öğleye doğru köylüler bir sepet kehribar üzüm ve domates getirdiler bir topak da peynir
Onlar işlerine döndüler biz yalnız kaldık yine umursamaz tarlakuşları uçuşup durdu üstümüzde
İkindiye doğru derede taş sektirdik, yüzümüzü yıkadık bir taş atımı ötede sıçrayıp kaçtı bir dağ tavşanı
Akşamın bir vaktinde köylüler sepetleriyle ve türküleriyle gelip kondular dere kıyısına
Meşe dalları toplanıp ateş yakıldı orta yere çevirdik erafını hepimiz konuştuk şundan bundan
Sonra kıvrılıp yattılar uyuyakaldılar hemencecik
Ortada küllenen ateş gökte yürüyen ay kaldı
Uyuyamadık biz bir zaman
Çobanların çok ötelerden gelen türkülerini dinledik bir de kendi nefeslerimizi
Sabah erkenden gittiler biz kaldık yine orada ve yine sırtüstü uzanıp dinledik kendimizi bir süre
Ne köylüler yüz verdi bize ne de bütün bir gün dere kıyısında düdüğünü öttüren çocuk

Ahmet Telli

Tuesday, January 16, 2007

Aylak Adam 2007


AYLAKLIK VE AYLAK ADAM OLMAK ÜZERİNE BİR AÇIKLAMA VE DAVET
Kafka aylaklığı hem tüm kötülüklerin kaynağı ve aynı zamanda tüm erdemlerin tacı olarak görür . Bunun sonucu olarak da biri insanı köleliğe, diğeri özgürlüğe götürür der… Walter Benjamin’de , içinde yer alınan fakat olumlanmayan, değiştirilmeye de güç yetmeyen bir hayatın içinde, bir tür protesto olarak ifade eder aylaklığı. Alexander Berkman ‘da “Tembel insan dediğimiz, genellikle yuvarlak bir delikteki kare bir çividir. Yani yanlış yerdeki doğru adam.” der…

Bizim ( yani benim) aylaklığımızın nerede olduğuna gelince sanırım her üçünün bileşkesinde demek doğru olacaktır….

2006’nın ilk günlerinde doğan bir fikirle , inatla ve azimle blogda yılı düzenli olarak yaptığım “Aylak adamın güncesi” derlemeleri ve aralara serpiştirilmiş içsel ya da dünyanın hallerine dayanamayıp yazma ihtiyacı duyduğum yazılarla renklendirmeye çalıştım. Doğrusu genelde çok renkli olduğunu iddia etmek zor, çünkü yaşam dinamizminde daima bir umut ve hayal barındırsa da insan , gerçekler ve karşılaştığımız durumların bizi sürüklediği içsel durumlar pek renkli içerikler yarattı diyemeyeceğim bu bir yıl boyunca. Belki de bu yüzden sayfanın arka planı siyah yazıları da beyaz oldu farkında olmadan …

Bir başka önemli amacımda kendi bakış açım, hayatı algılama ve irdeleme anlayışıma göre başka türlü yapabilmenin çok zor olacağı bir “kişisel tarihe not düşme” , olayları değerlendirme , notlar alma, yorumlar yapabilme, bunu geleceğime yazılı bir kaynak olarak taşıma fikrini ve imkanını vermesiydi Aylaklar Blog’u bana . İşin özü bu iddialı bir blog olmanın ötesinde daha çok kişiye özel içsel bir durumun dışa vurumu ve yansımasıdır. Bu vesile ile bu kişisel tecrübemin gerisine dönüp koskoca bir yıla baktığımda bana verdiği hazzın bu konuda aylaklar’dan düzenli haberler almış dostlarım için aynı zamanda bir tavsiye ve bunun yanında herkes için bir davetiye niteliği taşımasıdır.

Hadi ne duruyorsunuz , yola çıkmak için yeni yıldan daha güzel bir motivasyon olur mu ? Yeni yılda sizinde bir blogunuz olsun , eminim ki herkesin çok farklı konularda söyleyeceği ve paylaşacağı çok ve ilginç şeyler vardır .

Hepinize Mutlu Yıllar diliyorum , yüreğimin en derinlerinden gelen hislerle …

Aylaklığımın en büyük değeri olan dostlarıma ve sevdiklerime itafen…

Atlantisli Aylak
”Yalnızkartal”
24 Aralık 2006
-------------------------------
Bu sebeple 2007 'de AYLAK ADAM bu sayfalarda olacak ...